Ататурков машинист Мехмет Сајгач

ататуркун машиниста мехмет саигац
ататуркун машиниста мехмет саигац

Atatürk’ü Malatya’dan Diyarbakır’a götüren trenin makinisti Mehmet Saygaç 15 Ekim 2008’de 98 yaşında vefat etti. Eskişehir’de yaşayan Saygaç, 4 çocuk 6 torun sahibiydi.

Vatani görevini yaptıktan sonra Devlet Demiryolları Sivas İşletmesi’nde 16 yaşındayken çırak olarak işe başlayan Mehmet Saygaç, 4 yıl işçilik yaptıktan sonra buharlı trenlerde makinist olarak görev yaptı. Saygaç, 4.5 yıl süreyle Atatürk’ün demiryolunu kullanarak yaptığı yurt gezilerinde makinistlik yapmıştı.

Mehmet Saygaç vefatından önce gazetecilere 1936 yılında Atatürk’ü trenle Malatya’dan Diyarbakır’a götürüp getirdiğini anlatmıştı. Saygaç şöyle konuşmuştu:

Atatürk’ü , Ankara’dan Diyarbakır, Erzurum, Haydarpaşa, İskenderun hangi istikamete gidecekse, bindiği trenin makinistliğini ben yaptım. En şerefli, en neşeli günlerim o günlerdi. Çünkü, Atatürk’ü taşıyordum. Atatürk, Türk milletinin atasıydı. Türkiye’de artık öyle bir insanın bir daha var olacağına inanmıyorum. Atatürk, tertemiz, beyaz vagonlarda seyahat ederdi. Trene binmeden önce bizim yanımıza gelirdi. Biz de kendisine tekmil verirdik. Atatürk’ü son istasyona kadar götürürdük. Son istasyonda garda kendisine ziyafet verilirdi. O ziyafette bulunmazdık ama o beyaz trende yemek salonu vardı. O salonda 2 makinist, 2 ateşçi, bir şef olarak bize yemek çıkardı. Orada yemeklerimizi yerdik. Oradan çıkan yemekleri şimdi göremezsiniz. Gayet nefis, çok lezzetli, güzel yemekler çıkardı. Bugün bu memleketin, hatta yabancı devletlerin bile Atatürk gibi lidere ihtiyacı var”.

ATATÜRK’Ü İSTEDİĞİ SAATTE DİYARBAKIR’A ULAŞTIRDIM”

Atatürk’ü Diyarbakır’a götürürken yaşadığı bir anısını anlatırken gözyaşlarına boğulan Mehmet Saygaç, “Atatürk’ü bir gün Diyarbakır’a götürüyordum. Ergani İstasyonu’na vardık, makineye su ikmali yapıyorduk. Bu sırada Atatürk, emir vermiş ‘Diyarbakır’a saat tam 18.00’de girsin’ diye. Bu saatte girmeme imkan yoktu, itiraz ettim. Ama Atatürk emrettiği için, Ergani-Diyarbakır arasında saatte 50 kilometre hızla gitmeme izin verilmesini istedim. Müfettişler izin verdiler. Çünkü o zaman hat yeniydi, saatte 40 kilometreden fazla sürat yoktu. Saatte 50 kilometre hız yaparak, müfettişler de yanıma bindi ve tam 18.00’de Diyarbakır’a vardık. Bunun üzerine Atatürk, beni yanına çağırdı. ‘Başta itiraz edip, sonra 18.00’de niye Diyarbakır’a girdin?’ diye sordu. Ben de durumu izah ettim. ‘Paşam, saatte 40 kilometre sürat izni verilmiş, saatte 50 kilometre hız yapmak lazım ki istediğiniz saatte Diyarbakır’a gireyim. Müfettişler mesuliyeti üzerine aldılar, ben 18.00’de Diyarbakır’a girdim. Allah muhafaza, sizi taşıyan vagon devrilseydi beni asarlardı. Bu tren Türk milletinin Atası’nı taşıyor, kolay değil’ dedim. O zaman çok hoşuna gitmiş demek ki, yanında uzun boylu bir adam vardı. Ona işaret etti. Bana bir zarf verdiler. O zarfın ne olduğunu bilmiyordum. Atatürk ayrıldıktan sonra zarfı açtım, gözlerim yaşardı. Zarfın içerisinde o dönemin parasıyla aldığım maaşın 5 misli para vardı. Bana ikramiye vermişti. Keşke o paraları saklasaydım. Ondan sonra tüm seyahatlerine beni çağırttı. Her seyahat sonunda bana 5 maaş ikramiye verilirdi. Herhalde makineyi kullanmam hoşuna gitti. Şimdi, Atatürk’ü o kadar arıyorum ki o günleri hatırladığım zaman ağlıyorum.” diye konuştu.

Будите први који ће коментарисати

Оставите одговор

Ваша емаил адреса неће бити објављена.


*